BAKIRKÖY’DE TÜRK FOTOĞRAFÇILIK TARİHİNİ YANSITAN BİR MÜZE

NAKİPOĞLU FOTOĞRAF MAKİNELERİ MÜZESİ

Avrupa’nın kapısı önünde bekleşen bizler, yıllardan beri, AB’ye gireceğiz, giremeyeceğiz tartışmalarını sürdüre, dursun, Türkiye’de AB standartlarını çoktandır yakalamış, uygulamaya koymuş kişiler ve kurumlar da var…

İşte, bu aydın, ileriyi gören, paylaşmayı seven kişilerden biri de Türkiye’de ilk ve şimdilik tek olan Fotoğraf Makineleri Müzesi’nin kurucusu olan iş adamı, koleksiyoner Hilmi Nakipoğlu. Nakipoğlu Fotoğraf Müzesi, Bakırköy Osmaniye’de yer alan ve modern bir tesis olan Millî Eğitim Bakanlığı Nefus Nakipoğlu Özürlüler Okulu’nun son katında kurulmuş. 300 metrekarelik bir alanda yerleşik bu özel müzede yüzlerce fotoğraf makinesi ve fotoğrafçılıkta kullanılan aksesuarlar,

“Avrupa genelinde bile az sayıda bulunan fotoğraf makineleri müzelerinden biri de bizim Bakırköy’ümüzde yer alıyor.”

“Hilmi Nakipoğlu Fotoğraf Makineleri Müzesi’nde 700 civarında fotoğraf makinesi ve fotoğrafla ilgili birçok materyal sergileniyor.”

Tarihe karışmış ünlü Türk Fotoğrafçılarının klişeleri ve daha birçok obje sergileniyor. İnşaatçılık ve eğitim sektöründe yer alan, 1947 doğumlu iş adamı Hilmi Nakipoğlu, İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği İFSAK’ın yanı sıra seçkin Türk koleksiyoncularının bir araya gelip kurmuş oldukları Collection Club’ün de hatırı sayılır üyelerinden biri. Fotoğraf tutkusu O’nda küçük yaşlarda başlamış, yaşamı içinde dallanıp budaklanan bu merak, fotoğraf çekme ve karanlık oda çalışmalarının yanı sıra fotoğraf makineleri toplamaya kadar uzanmış. 1970 yılından bu yana kendi olanaklarıyla toplamaya devam edip müzeleştirdiği fotoğraf makine ve malzemeleri koleksiyonu, Türkiye’de var olan kendi konusundaki en büyük koleksiyon olarak biliniyor. Aslında, çocuk yaşlarda başlayan fotoğraf tutkusu, annesinin bodrumda duran çeyiz sandığı içinde gerçekleştirdiği ilk kontak baskı fotoğraf banyolarıyla filizlenmiş. Gene aynı dönemde, günlük cep harçlıklarını biriktirerek aldığı ilk fotoğraf makinesi 6x6 plastik Ferrania ile ilk fotoğraf çekimlerini gerçekleştirmeye başlamış. Daha sonra da kendi deyimiyle, Rus malı Zorki marka makineye terfi etmiş. Ancak, çekim ve karanlık odayla gelişen bu büyük hobi, kendisinde eski fotoğraf makinelerine olan ilgi ve merakı da arttırmış. Ardından da, hafta sonlarında altı üstüne getirilen bitpazarları, eskici dükkanları…

“Bir dedektif gibi dolaşıp durdum, bulduğum eski makineleri toplamaya başladım” diyor Hilmi Nakipoğlu ve ekliyor: “1970 yılından beri devam ediyor bu toplama, araştırma eylemi. Ama bir gün geldi ki topladıklarımın muazzam bir koleksiyona dönüştüğünü gördüm”. Ancak, geçen yıllar içinde oluşan bu değerli koleksiyonu koruyup saklamak bir sorun haline dönüşmeye başladığında, bu birikimin iyiden iyiye elden geçirilip etüt edilmesini ve belki de bir müzenin açılmasını düşünmeye başlamış. Avrupa’dan Amerika’dan fotoğraf makinelerine ait kitaplar, kataloglar getirtmiş, yanına aldığı bir fotoğrafçılık uzmanı ile makinelerin özelliklerini kaydedip envanterini çıkartmış.

Ama artık bulundukları yere sığmadıklarını, yeni bir müze binası arayışı içinde olduklarını da söylerine ekliyor. Müzede sergilenen fotoğraf makinelerinin en eskisi, üzerinde 1887 tarihli Fransız Rapide objektif taşıyan ve 13x18 plan film çeken bir makine. Sergilenen bir başka ilginç makine ise 1896 tarihli Alman yapımı körüklü ahşap stüdyo makinesi.

Bir zamanlar Pera’da Zacharia Fotoğrafhanesi’nin demirbaşıymış. Kim bilir kimlerin fotoğraflarını çekmiş? Dili olsa da bir anlatıverse. Ne paşalar, ne zabitler, ne hanımefendiler, endam edip de poz vermişler tarih kokan bu makinenin önünde. Yine Hilmi Nakipoğlu’nun müzedeki favori makineler arasında gösterdiği, Atatürk’ün de resimlerini çekmiş, ünlü fotoğrafçı Jan Weinberg’in stüdyosunda kullanmış olduğu 1911 tarihli el yapımı ahşap körüklü bir Fransız makine yer alıyor. 50x50 plan film çeken bu makinenin bütün parçaları orijinal. Objektifin üzerinde, üretici firma Detheux Bulard’ın adı okunuyor. Müzede sergilenmekte olan makinelerin en büyüğü ise 102x52x54 cm. boyutlarında, bir zamanlar Beyazıt’taki bir stüdyoda kullanılmış olan ahşap makine.

Nakipoğlu, emekliye ayrılıp bir kenara atılmış bu makineyi bir depodan bulup çıkartmış ve müzenin en güzel köşelerinden birine yerleştirmiş. Fotoğraf Makineleri Müzesi’ndeki vitrinlerin önünden geçerken, insan geçmişe doğru yapılan bir yolculuğun içinde buluyor kendisini. Osmanlı döneminin son demlerinde, Apollon Fotoğrafhanesinden Phebus Fotoğraflar Stüdyosu’na dek, İstanbul değişik fotoğrafhanelerinde çekilmiş fotoğraflar. Ailelerin, çocukların, talebelerin, askerlerin yaşamlarındaki birkaç dakika sığdırmış oldukları o anlar. Kimileri neşeli, kimiler hüzünlü, kimileri ise gayet ciddi körüklü makinenin objektifine doğru bakıyorlar. Bu fotoğraflar arasında bir tanesi var ki, Çanakkale Savaşı yılların ait. Fotoğrafta, cepheye giden iki askerle, askerlerden birinin kucağında görülen küçük bir çocuk var. Elinden sıkı sıkı tuttuğu asker babası olsa gerek. Çocuğun, objektiften kâğıda yansımış yüzünde, “ne olur gitme, bizimle kal” gibilerden bir ifade var. Sararıp solmuş bir başka fotoğrafın üzerinde de alaminüt bir fotoğrafçının sehpalı makinesi önünde poz veren iki şık bayan görülüyor.

Bugün artık ne o şipşak fotoğrafçılar, ne de o arkasından karanlık oda vazifesini gören torba gibi siyah örtünün sarktığı sehpalı makineler kaldı. Ancak, böylesine güzel ve ilginç bir makine müzenin göz bebeği objeleri arasında yer alıyor. Hilmi Bey’in en çok sevdiği makinelerden biri bu, çünkü randımanlı şekilde çalışmaya devam ediyor ve müzeyi ziyarete gelen önemli kişilerin hatıra fotoğrafları da duvara gerili, arka fonda “İstanbul Hatırası” yazılı bir perdenin önünde bu antika makine ile çekiliyor. Müzede daha neler yok neler? 1900’lü yılların başlarında kullanılmış metal aksamları pırıl pırıl parlayan, genelde Alman ve Fransız yapımı körüklü el makinelerinin yanı sıra, kimi vitrinlerde de iki objektifli olmaları nedeniyle fotoğraf makinesinden ziyade bir dürbünü andırıyorlar.

Bir başka vitrinde Kodak firmasının üretmiş olduğu kutu şeklindeki Kodak Eastman modellerini, bir başkasında da avuç içine, çakmak cebine sığabilecek büyüklükte casus fotoğraf makineleri sergileniyor. Aralarında çok orijinal olanları da var. Örneğin, metal meşrubat kutusu şeklinde yapılmış fotoğraf makinesi oldukça şaşırtıcı. Fransız Nicephore Niepce’in ilk fotoğraf çekiminden bu yana 174 yıl geçmiş aradan. Dile kolay. Geçen bu zaman içinde de insan beyninin yaratıp geliştirmiş olduğu teknolojik devrim içinde optik aygıtlar ve fotoğraf makineleri hızlı bir değişim geçirmişler. Günümüz teknolojisinin ortaya çıkarttığı ve her geçen gün akıl almaz yenilik ve farklılıklarla boy gösteren dijital makineler, kullanmakta olduğumuz klasik fotoğraf makinelerini de gerçekten müzelik bir hale dönüştürecek konuma geldiler.

İşte bu büyük değişimin tanıklığını yapan yüzlerce makine ve fotoğraf malzemesi, Bakırköy’deki Fotoğraf Makineleri Müzesi’nde sergileniyor. Avrupa genelinde oldukça az sayıda olan fotoğraf makineleri müzelerinden biri de bizim Bakırköy’ümüzde yer alıyor. Ne var ki, bu müzenin varlığından pek az insanın haberi var. Bunun en büyük nedenlerinden biri de Bakırköy’de belirli noktalarda bu müzenin yolunu gösterecek işaret tabelalarının bulunmaması. İncirli girişinden ya da sahil yolu girişinden itibaren belirli yerlere konulacak tabelalar insanları ve bilhassa meraklıları muhakkak bu müzenin varlığından haberdar edecek ve müzeye doğru yönlendirecektir.

Fotoğraf tutkunları gibi, geçmişe özlem duyan ve yakın tarihimizin soluk görüntülerini arayanlardansanız bu müzeyi muhakkak gidip görün. Vitrinlerdeki soluk, donuk, geleceğe mesajlar ileten fotoğraflar ve bu enstantaneleri ölümsüzleştiren makineler sizleri bekliyor. Son bir ayrıntı, müzeye gitmeden önce, muhakkak telefon edip, ziyaret için randevu alın.

Kaynak: Bakırköy Gündemi